ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK ŞİİRİNDE KÜLTÜR TAŞIYICISI OLARAK TÜRKÇENİN GÜCÜ

Yrd. Doç. Dr. Mustafa KARABULUT1

 

IV. Uluslar Arası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu - 22-24 Aralık 2011
(Muğla Üniversitesi)

Adıyaman Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Adıyaman.

E-posta: mkarabulut@posta.adiyaman.edu.tr

ÖZET

Dil, bir milletin maddi ve manevi unsurların hazinesi olup fertler arasındaki birlik ve beraberliğin korunmasında temel
faktördür. Kültürün geleceğe taşınmasında, millî hafızanın korunmasında dilin önemi büyüktür. Türk milli kültürü, Türklerin, dil
ve sanatlarını,dini, ekonomik hayatlarını, edebi kültür unsurlarını, sosyal yapılarını, duygu, düşünce ve ahlaki yapısını içerir.
Milli benliğimizin korunmasında Türk dilinin önemi büyüktür. Türk milletinin binlerce yıllık kültür birikimi, yüzyıllar ötesine,
günümüze kadar Türk diliyle ulaşmıştır. Türk kültürü, varlığını çeşitli yollarla gelecek kuşaklara aktarmıştır. Kültürün devamını
sağlamada ve geleceğe taşınmasında önemli unsurlardan biri de şiirdir. Yüzlerce, binlerce yıl önce Türk diliyle yazılmış şiirler,
Türk kültürünün maddi ve manevi birçok unsurunu bünyesinde barındıraraksonraki nesillere aktarmıştır. Türk kültürüne ait
unsurların geleceğe aktarılmasında Cumhuriyet döneminde yazılmış şiirlerin de önemli yeri vardır. Bu sebeple bu yazımızda,
Türkçenin kültür taşıyıcılığı özelliğini ve gücünü Cumhuriyet dönemin ait şiirlerden örneklerle açıklamaya çalışacağız.

Anahtar Kelimeler: Türk dili, Türk kültürü, Cumhuriyet dönemi Türk şiiri, Türkçenin gücü.

CULTURE AS A CARRIER IN THE REPUBLIC OF TURKEY TURKISH POWER
POETRY

ABSTRACT

Language, is a treasure of a nation's material and spiritual elements of the basic factor in the preservation of unity and
solidarity among families. The transport of the future of culture, the language is very important for the protection of national
memory. Turkish national culture, the Turks, language and arts, religious, economic life, the elements of literary culture, social
structures, emotions, thoughts, and includes the moral structure. The Turkish language is very important for the protection of the
national ego. Thousands of years of cultural accumulation of the Turkish nation, beyond the centuries, up to now has reached the
Turkish language. Turkish culture, the existence of future generations transferred in various ways. One of the more important
elements in ensuring the transport of the future of culture and the poem. Hundreds of thousands of years ago, the Turkish
language, written poems, many elements of Turkish culture and incorporated its moral and material transferred to subsequent
generations. Poems written in the future transfer of elements of Turkish culture in the Republican era is really. For this reason, in
this paper, the carrier feature of Turkish culture and try to explain with examples the power of the poems belonging to the
Republican era.

KeyWords: Turkish language, Turkish culture, Republic period of Turkish poem, the power of Turkish language.

1. Kültür ve Medeniyet Üzerine

Kültür sözcüğü Türkçe'yeFransızca'dan girmiş olup genel anlamıyla bir milletin maddi ve manevi
değerler bütünüdür.
Millî kültür ise bir millete kimlik kazandıran, onu diğer milletlerden ayırmaya
yarayan maddî ve manevî değerlerin uyumlu bir bütünüdür. Bir toplumu millet yapan millî kültürdür.

Kültür, toplumun adeta can damarıdır. Bu damarlardan biri veya birkaçı işlevini yitirdiğinde, o
milletin ömrü uzun olamaz. Mademki kültür bir milletin olmazsa olmazıdır, o halde bunun titizlikle
korunması gereklidir. “Amerikalı iki antropolog (Kroeber ve Kluckhohn), 1952’de kültür konusunda
derledikleri bir antolojide, kültür kavramının 164 farklı tanımını tespit etmişlerdir” (Tural 1988: 33).

Kültür, geniş ölçüde sosyoloji, psikoloji, antropoloji, edebiyat tarihi vb. ilim alanlarının ilgi
alanına girer. Bu sebeple kültürün tanımı, muhtevası ve özelliklerine dair birçok görüş ileri sürülmüştür.
Bu kavramın tanımlarından birkaçına bakalım:

“Tarihin derinliklerinden süzülüp gelen; zamanın ve ihtiyaçların doğurduğu, şuurlu tercihlerle,
manalı ve zengin bir sentez oluşturan; sistemli ve sistemsiz şekilde nesilden nesile aktarılan; bu suretle
her insanda mensubiyet duygusu, kimlik şuuru kazanılmasına yol açan; çevreyi ve şartları değiştirme
gücü veren; nesillerin yaşadıkları zamana ve geleceğe bakışları sırasında geçmişe ait atıf düşüncesi
geliştiren; inanışların, kabullenişlerin, yaşama şekillerinin bütününe kültür denir.”
Sadık Kemal Tural

“Bilgiyi, imanı, sanatı, ahlâkı, hukuku, örf-âdeti ve insanın cemiyetin bir üyesi olması dolayısı ile
kazandığı çeşitli diğer bütün mahâret ve itiyatları ihtiva eden mürekkep bir bütün.”
E.B.Taylor.

“Bir toplulukta örf ve âdetlerden, davranış tarzlarından, teşkilat ve tesislerden kurulu âhenkli bir
bütün.”
R.Thurnwaald

“Kültür bir toplumun hayat tarzıdır.” R.Linton
“Kültür bir grubun yaşama biçimidir.” Marquet

“Kültür denilince karşımıza bir yığın hadise çıkar. Bir toplum da, tabiatın dışında, insan elinden
ve dilinden çıkma her şey kültür kavramı içerisine girer”
Mehmet Kaplan

“Kültür, bir topluluğu, bir milleti millet yapan, onu başka milletlerden ayıran hayat tezahürlerinin
bütünüdür. Bu hayat tezahürleri her milletin kendine has olan millî değerleridir.”
Muharrem Ergin

Ziya Gökalp, kültür ve medeniyet kavramları üzerine önemli fikirleri olan ilim adamı, edebiyatçı
ve sosyologumuzdur. Gökalp, kültürün karşılığı olarak
hars terimini kullanır. Ona göre kültür (hars), “bir
milletin dinî, ahlâkî, muakalevî (aklî, rasyonel), bedii (estetik), lisanî (dile ait), iktisadî, fennî (teknik)
hayatlarının âhenkdar bir mecmuasıdır” (Gökalp 1976: 25).

Kültür, bir toplumun maddi-manevi değerlerinin bütünü olup bir milleti diğer milletlerden ayıran
en belirleyici özelliktir. İbrahim Kafesoğlu ise bu hususta şöyle der: “Kültür, her topluluğun kendine
mahsus yaşayış ve davranış tarzıdır” (1993: 16).

Bir toplumun tarihsel süreç içinde oluşturduğu, kuşaktan kuşağa aktardığı, o toplumu başka
toplumlardan ayıran her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününe kültür denir.Mümtaz Turhan
kültürü, “Bir cemiyetin sahip olduğu maddi ve manevi kıymetlerden teşekkül bir bütün” (2002: 48)

Medeniyet2, kültürden farklı anlam içerir. “Medeniyet milletler arası ortak değerler seviyesine
yükselen anlayış, davranış ve yaşama vasıtaları bütünüdür. Bu ortak değerlerin kaynağı kültürlerdir”
(Kafesoğlu 1993: 16). Örnek olarak, Batı medeniyeti denildiğinde biz, dil, din ve yaşama şekilleri
birbirine benzeyen ve Alman, İngiliz, Fransız vb. kültürlerinden oluşan birleşimi anlarız.

Kültür ile medeniyet arasında önemli farklar bulunur. Kültürlerin bir araya gelmesinden doğan
medeniyet, beynelmilel (uluslar arası) iken, kültürler milli vasıflar içerir. “Medeniyet ferdî bilgilere,
tecessüse, ilim ve tekniğedayanan, konforu ve yaşama imkânlarını arttırmayı hedef alan, millî rengi
olmayan faaliyet ve eserlerdir” (Ergin 1975: 26). Muharrem Ergin’e göre kültür duygulardan, medeniyet
bilgilerden oluşur. Bu açıdan bakıldığında medeniyetin milliyetinin olmadığı, akıl, ilim ve tekniğin
bütünü olduğu görülür. Erol Güngör ise konuyu şöyle özetler: “Medeniyet milletlerin birbirine benzer ve
aynı olan taraflarını, kültür ise onları birbirinden ayıran taraflarını temsil etmektedir” (Güngör 1976: 76).

Toplumlardaki dil, inanış, giyim-kuşam, törenler, gelenek-görenekler vb. farklı olduğundan, her
toplum kendine göre bir kültür meydana getirir. Türk milleti, binlerce yıllık tarihiyle, dünyanın en eski ve
en sağlam kültür yapılarından birine sahip olmuştur. Bu bakımdan Türk milleti, dil, din, tarih, gelenek-
görenek, hukuk vb. özellikleri yönünden bir
Türk milli kültürü oluşturmuştur.

Türk milletinin milli kültür unsurlarını dil, din, gelenek-görenek, estetik sanatlar, hukuk, dünya
görüşü, yaşama biçimi, tarih vb. oluşturur. Bu unsurlar genel anlamlı olduğundan, bunların açılımlarına
gitmek gerekir. Ömek olarak, bazen bir kilim, bazen de bir düğün töreni kültür unsuru olarak karşımıza
çıkar. Türk kültürü, milletimizin toplumsal normlarını ortaya koyarken, ona aynı zamanda kimlik
kazandırır. Milletimiz kültür unsurları ile birlik-beraberlik duygusunu güçlendirir.

Kültür, genel olarak, maddi (araç-gereçler, yapılar/binalar, giysiler, yemekler vb.) ve manevi
(inançlar, düşünce biçimi, gelenekler vb.) olmak üzere iki ögeden meydana gelir. Toplumların
kültürlerinin oluşmasında coğrafi şartların etkisini de burada ifade etmek gerekir.

2.Dil-Kültür    İlişkisi

Dil, bir milletin kültürel değerlerinin başında gelir ve bir milletin temelini oluşturur. Duygu ve
düşüncenin aktarılmasında en önemli vasıta dildir. Dil, insandaki, duygu ve düşünce birliğini sağlar. Bir
milletin kültürü, onun dili vasıtasıyla geleceğe aktarılır. Bir toplumun millî şuura ulaşmasında en önemli
rolü kültür oynar. Atatürk bu hususta şöyle der: "Millî şuurun ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması
için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz." Bu sözlerde, millî şuurun milletimiz için önemi bir daha
ortaya çıkar. Ulu Önder’in bu konuda ne kadar hassas olduğunu aşağıdaki sözlerinde de görmekteyiz:

"Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli Türk kahramanlığı ve Türk kültürüdür."

"Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk Milleti'nin tarihî bir vasfı da güzel sanatları sevmek ve
onda yükselmektir.”

Türk milleti, kültürünü korumak için öncelikle Türkçeye gerekli önemi vermelidir. Kültür
unsurlarını koruyan ve gelecek nesillere aktaran en önemli ve etkili unsur dildir. Dil, duygu, düşünce,
hayal ve isteklerin iletilmesinde en önemli araç olduğu için, kültürle yakından ilişkilidir. Çünkü,kültürün
oluşması için toplumun duygu, düşünce ve hayallerinin önemli yeri vardır. Bir toplumdaki bireylerin
ortak duygu ve düşünce dünyası, ortak bir kültür oluşturur.

Dil, milli kültür unsurlarının yansıtılmasında önemli rol oynar. Toplum yaşamının bir ürünü olan
dil, en eski iletişim aracıdır. Geçmiş ile gelecek arasındaki bağı ancak dil sağlar. Bu sebeple, bir toplumun
belli bir kültür seviyesine ulaşabilmesi, bir medeniyet kurabilmesi ve bir edebiyat geleneği
oluşturabilmesi için, o toplumun bir yazı diline gereksinimi vardır. Bir milletin dili ne kadar zengin
olursa, kültürü de o derece zengin olur.

3.    Türkçenin Özellikleri/Gücü

Yeryüzünde tarih boyunca birçok dil ortaya çıkmıştır. Bu dillerin bir kısmı tarih sahnesinden
silinmiş, bir kısmı ise bugün yaşamaktadır. Türkçe, dünyanın en eski ve en çok konuşulan dillerinden
biridir. Dilimiz, kuralları, yapısı, ayrıntılı anlatım olanağı, cümle düzeni, sözcüklerinin sayısı ve çeşitleri
vb. yönleriyle sağlam bir bütünlük gösterir.

Dilimizi, güçlü kılan en önemli unsurlardan biri, dünyanın pek az dilinde görülen
düzenidir.Bugün dünyada geniş bir yayılma alanı bulan dillerin çoğu Türkçe kadar düzenli değildir. Şimdi
Türkçenin gücünü ortaya koyan bazı unsurlara bakalım:

1.    Türkçe dünyanın tamamına yayılmış bir dil olmakla beraber, birçok dili de etkilemiştir. Bugün,
Arnavutluk, Almanya, Hollanda vb. birçok ülkede çok sayıda kişinin Türkçe konuştuğunu biliyoruz.

2.    Türkçe, özellikle düzen yönünden üstün bir dildir. Türkçe, cümle yapısında ve sözcük türetmede
sağlam kurallar içerir.

3.    Türkçe, fiil yönünden gerçekten zengindir. Dilimiz, diğer dillerden çok sayıda isim almış
olmasına rağmen, az sayıda fiil almıştır.

4.    Türkçe, şiirsel, ahenkli bir üsluba sahiptir. Bu özelliği Orhun Abidelerinden günümüze kadar
gelmiştir.

5.    Türkçe, bir ezber dili değil, kuralları olan bir mantık dilidir. Yabancı dillerin çoğunda görülen
düzensiz fiiller Türkçede yoktur. Bu da Türkçenin daha kolay anlaşılmasını sağlar.

6.    Türkçede birçok dile göre daha az sözcük, farklı tonlama ve seslerle farklı manalar gösterir.

7 Türkçede fiilimsi ekleri olmasına rağmen bazı birçok dilde (Hint Avrupa dilleri vb.) fiilimsi eki
olmadığından, fiilimsi yerine iki farklı cümle kurulur.

8.    Türkçe cümle yapısında sözcüklerin yerleri değiştirildiğinde farklı anlamlar çıkması da
dilimizin zenginliğini gösteren özelliklerdendir.

9.    Türkçede şahıs zamirleri yerine ekler kullanılabilir, oysa yabancı dillerin çoğunda şahıs
zamirlerini kullanmak zorunludur.

10.    Türkçe, dünyanın en eski dillerinden biri olduğundan gramer bakımından sağlam bir yapı
gösterir.

11.    Türkçede kelimeler fonetik yönden çok az değişime uğrar.

12.    Türkçede, dilde görülen istisnalar diğer dillere göre daha azdır.

13.    Türkçe, şiirsel yapısı, zengin sözcük dağarcığı, atasözleri, deyimleri vb. ile iyi bir edebiyat
dilinde bulunması gereken özelliklere sahiptir.

14.    Türkçe, Türk kültürünü üzerinde taşıması, koruması ve kuşaktan kuşağa aktarması
bakımından önemli bir görev üstlenmiştir.

15.    “Türkçe aynı zamanda ayrıntılı anlatım dilidir. Başka dillerden farklı olarak birçok
kavramını kendi oluşturur” (Aksan 1999: 46).

Şüphesiz, Türkçenin özellikleri ve onu diğer dillerden farklı/üstün kılan unsurlar bu kadar
değildir. Burada, sadece bunların birkaçını vermekle yetineceğiz.

4. Türkçenin Kültür Taşıyıcılığı Özelliğine Bir Bakış

Türk dili, Türk kültürüne ait değerlerin korunmasında ve geleceğe taşınmasında önemli rol oynar.
Türkçeye büyük değer veren ve onu çok iyi kullanan şairlerimizin bir kısmı, Türk kültürüne ait özellikleri
şiirlerinde başarıyla işlemişlerdir. Burada önemli olan, Türk kültürünün birçok özelliğinin yine Türk
milletinin diliyle, Türkçeyle, ele alınmış olmasıdır. Bu bağlamda ilk olarak Faruk Nafiz Çamlıbel’in
Sanat şiirine bakacağız:

Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,

Bizim diyârımız da binbir baharı saklar!

Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek,

İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar.

Sen kubbesinde ince bir mozaik arar da
Gezersin kırk asırlık bir mabedin içini.

Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,

Bize heyecan verir bir parça yeşil çini...

Sen raksına dalarken için titrer derinden
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin;

Bizim de kalbimizi kımıldatır yerinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin.

Fırtınayı andıran orkestra sesleri
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,

Istırap çekenlerin acıklı nefesleri
Bizde geçer en hazin bir musikî yerine!

Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini;

Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini...

Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu ’muz.

Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken

Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz. (Çamlıbel, s.91)

Sanat şiiri, şiirinde memleket edebiyatının temel yapısından unsurlar ortaya konur. Şair,
kozmopolit, Batıcı, kültürel değerlerini kaybetmiş aydın/yarı aydınlara karşı Anadolu kaynaklı Türk-
İslâm kültürünü, sanatını ön plana alır. “Sanat şiiri, onun ülkemizde yaygınlaşmasını arzu ettiği memleket
edebiyatı anlayışının felsefesini ve belli başlı ilkelerini ortaya koyar. Bu şiirde birbirine zıt iki sanat
anlayışı karşılaştırılır: Kozmopolit ve egzotik sanat anlayışı ile yerli ve millî sanat anlayışı” (Çetin 2011:
198).Faruk Nafiz’in, “Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, Yolcu ile Arabacı, Kızıl Saçlar, Çankaya,
Memleket Türküleri, Dağlar, Kız Hüseyin’i Vurdular, Ayşe Sana, Ali, Bugün Yoldan Geçenler, Allaha
Ismarladık vb. adlı şiirleri de memleket edebiyatı yapma isteğinin ürünleridir.

Çamlıbel bu şiirinde, Türk şair ve yazarlarını asıl beslenme kaynağının millî ve yerli kaynaklar
olması gerektiğini belirtir. Sanat sadece Batıda oluşmaz, Anadolu’muz da sanat ve kültür yönünden çok
zengindir. Batı kültür ve sanatı, bizim kültürel kodlarımıza ters gelir ve bizim estetik ihtiyaçlarımıza
cevap vermez. Türk sanatçısı, Türk toplumuna batı kültür ve sanatının kötü kopyalarını aktarmak yerine
henüz işlenmemiş Anadolu kaynağını işleyerek özgün ve kendimize özgü bir sanat üretmelidir.

Sanat şiirinde Türk milli kültürüne ait şu unsurları görürüz: “dağda gezen ayaklar”, “zeybek”,
”ıstırap çekenlerin acıklı nefesleri”, “sülüs yazı”, “yeşil çini”, “türkü”, “Türk köylüsü”, ve “Anadolu”.
Anadolu, uzun yıllar boyunca oluşturduğu büyük bir kültür birikimiyle doludur.

Çamlıbel birçok şiirinde olduğu gibi Sanat adlı şiirinde de Türkçenin şiirsel yapısını, zengin
sözcük dağarcığını ve iyi bir edebiyat dilinde bulunması gereken özellikleri kullanmıştır.

Yahya Kemal Beyatlı, şiir dünyasında Türk kültürünün dinamiklerine geniş ölçüde yer verir.
Şiirde mükemmelliğe önem veren Yahya Kemal, kelime seçiminde gösterdiği titizlikle dikkat çeker.
Onun şiir dili, kendi söylemiyle “Bu dil, ağzımda anamın sütüdür” dediği İstanbul Türkçesidir. “Yahya
Kemal'in şiirinin fikrî muhtevasını oluşturan belli başlı kavramlar vardır. Şair, şiirlerinde dikkatini hep bu
kavramlar üzerine yoğunlaştırmıştır. Bunlar Selçuklu ve Osmanlı tarihi, Türk milleti ve milliyetçilik,
İslâm dini ve dinî hayatın tezahürleri, İstanbul ve semtleri, Türk musikisi kavramlarıdır. Onun hangi
şiirini okusanız mutlaka bu kavramlardan birine veya birkaçına vurgu yapıldığını görürsünüz” (Çıkla
2008: 132). Şüphesiz bu hususlar Türk kültürünün en önemli unsurlarındandır.

Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”nda Türk kültürüne dair önemli özelliklerle
karşılaşırız. Burada, din ve tarih unsurları iç içe işlendiğini görmekteyiz. Şair, diğer şiirlerinde de olduğu
gibi bu şiirinde de Türkçenin gücünü başarılı bir şekilde kullanır. Yahya Kemal, gerek sözcük seçiminde,
gerekse anlam ve ahenk oluşturmada büyük hassasiyet gösterir.

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,

Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi

Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;

Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses;

Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,

Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir'i
Ne kadar saf idi siması bu mu'min neferin!

Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin?

Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu

Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını,

Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?

Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:

Kosva'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan..

Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;

Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı? (Yahya Kemal Beyatlı)

Yahya Kemal’in şiir dünyasında Türkçenin söz varlığından geniş ölçüde yararlandığını
görmekteyiz. Onun “Mohaç Türküsü, Bir Başka Tepeden, Akıncılar” vb. birçok şiirinde Türk kültürüne
ait unsurları görmekteyiz. Burada, şairin bütün şiirlerini inceleme imkanımız olmadığından sadece
konumuza açıklık getirsin diye kısa bir örnek vermek istedik.

Türkçenin gücü dahilinde ve Türklerin kültürel unsurlarının yoğun olarak işlendiği şiirlerden biri
de Dilaver Cebeci’nin
Türkiyem şiiridir. Şair burada Türkiye’nin kültür yapısını oluşturan unsurların bir
kısmını kullanarak bir Türkiye metaforu oluşturur:

Baş koymuşum Türkiyemin yoluna,

Düzlüğüne yokuşuna ölürüm,

Asırlardır kır atımı suladım,

Irmağının akışına ölürüm.

Deli sular, salkım-saçak söğütler,

Kışlada kumandan, asker öğütler,

Yaylalarda ata biner yiğitler,

Bozkurt gibi bakışına ölürüm.

Sevdalıyım yangın yeri bu sinem,

Doksan yıldır çile çekmiş hep ninem,

Pınarlardan su doldurur Eminem,

Mavi boncuk takışına olurum.

Düğünüm, derneğim, halayım, barım,

Toprağım, ekmeğim, namusum, arım,

Kilimlerde çizgi çizgi efkârım,

Heybelerin nakışına ölürüm. (Dilaver Cebeci)

Türkiyem adlı şiirde, Türkiye’nin ve Türk milletinin maddi-manevi kültürel değerleriyle
karşılaşırız. Türkiye, tarihi, kültürel, milli ve manevi değerleriyle paha biçilmezdir. “Bu şiir, düşünce
yapısı bakımından ideolojik bir metindir, şair burada Türk-İslam dünya görüşünü yansıtmaktadır” (Çetin
2010: 225). Cebeci, bu şiirde sade Türkçe ile Anadolu’ya ait kültürel değerleri anlatır. Burada yer alan kır
at, bozkurt, kilim, heybe vb. kültürel değerler, somut gerçekçiliği yansıtır. Yine şiirde geçen ve Anadolu
insanı için çok şey ifade eden, “söğüt, ekmek, kışla, toprak, yayla, mavi boncuk, ırmak (su kültü)” vb.
unsurlar da Türk insanını anlatırken kullanılan değerlerdir.

Anadolu’nun kültürel mozaiğini maddi ve manevi değerler oluşturur. Türkiyem adlı şiirde
“toprak, ekmek, namus, ar” kavramlarının aynı dizede ve aynı bağlamda irdelendiğini görürüz. Şair, bu
dört değerin Türklerin olmazsa olmazlarından olduğunu ifade eder. Türk kültürünün en önemli
unsurlarından biri de düğünler ve halk oyunlarıdır. Cebeci, bu şiirinde Türk kültürünün birçok unsuruna
gönderme yaparak Türk kültür yapısını ortaya koyar. Zaten şair ilk dizede
Baş koymuşum Türkiyemin
yoluna
derken, Türkiye için insanın canını bile seve seve verebileceğini ifade ediyor.

Şiirde yıllarca çile çeken nine imgesi ile, Türk milletinin yıllarca büyük acılar yaşadığı verilmek
istenir. Cebeci, Emine imgesi ile Anadolu’nun bir başka değerinden söz eder. “Türk halk edebiyatında
şairler genellikle suya giden köylü güzellerine duydukları aşk duygusunu terennüm ederler.
Karacaoğlan’da ve başkalarında hep omzunda su testisi köy çeşmesine su doldurmaya giden köylü
güzellerinin tasvirini görürüz. Anadolu Türk’ünün toplumsal hayat tarzlarından biri de âşık olmanın,
yavuklu edinmenin, kız beğenmenin görüntülerinden biri de budur. Şair, bu imgeyle Anadolu
Türklüğünün bir özelliğini vurgulamış oluyor” (Çetin 2010: 230).

Cebeci, Türkiyem adlı şiirde Türkçenin söz varlığıyla Türk kültürüne dair unsurları başarıyla dile
getirir. Şairin kullandığı sözcüklerin hemen hemen hepsinin Türkçe oluşu ve bunların dizelere aktarılışı,
hem Cebeci’nin şairlik gücünün, hem de Türkçenin edebiyat dili oluşunun sonucudur.

Yavuz Bülent Bakiler, Türk kültürünü şiirlerinde en çok işleyen şairlerdendir. Onun şiirlerinin
toplu halde bulunduğu
Harman3adlı eserinin hemen her sayfası, Türk kültürü, Anadolu ve Anadolu insanı
kokmaktadır. Öyle ki, bu eserinin ikinci bölümü
Türkiyem Anayurdum Sebebim, Çârem ismindedir. Şair,
buradaki şiirlerinde tam bir Anadolu sevdalısı olarak karşımıza çıkar. Onun için Anadolu başlı başına
kültürün kendisidir. Bakiler bu konudaki duygu ve düşüncelerini,
Türkiyem Anayurdum Sebebim, Çârem,
Anadolu, Anadolu Gerçeği, Anadolu Acısı, Anadolu Hikayesi, Anadolu Mezarlıkları, Aybala ’ma Mektup,
Yeniden Fethetmek Anadolu’yu, Malatya’dan Elazığ ’a, İstanbul, Sivas Hasreti, Sivas ’ta Eski Türk Evleri,
Antepli Şahin
vb. şiirlerinde işler. Şimdi, Bakiler’in Türkiyem Anayurdum Sebebim, Çârem adlı şiirine
bakalım:

Ben, kağnılarla yaylılarla büyüdüm geldim
Çocuk yüreğimi yakan türküler dinleye dinleye.

Mahzun kağnılarla, nazlı yaylılarınla
Ve tozlu yollarınla sevdim seni Türkiye!

O tezek topladığım kırlar, yaylalar...

Başına oturduğum, yemek yediğim atandır.

Türkiye'm, anayurdum, sebebim, çarem...

Taşına toprağına vurgunluğum bundandır...

Akşam karanlığıyla başlardı kurbağalar
Susar gökyüzü kadar, dinlerdim biteviye.

Gecemi besteleyen cırcır böceklerinle.

Kurbağa seslerinle sevdim seni Türkiye!

Bir Peygamber sofrasıydı soframız:

Biraz tandır ekmeği, biraz çökelek...

Yoksulluğunla da bağlandım kaldım sana
Mecnunlar gibi üstelik.

Yağmurlar başlayınca, odalarımız damlardı
Dizlerini döve döve ağlardı anam.

Şimdi kırkikindiler boyunca sırılsıklam
Küçük kerpiç evlerin çıkmaz aklımdan!

Türkiye 'm! Hasretim! Kınalı türküm!..

İç içe güzellik, uc uca kahır

Yüreğimi bin parçaya bölseler

Her parçası yine seni çağrışır. (Bakiler, s.33-34)

Bakiler bu şiirde “kağnı, yaylı, türkü, tozlu yol, taş, toprak, tandır ekmeği, çökelek, kerpiç ev”
vb. motifleri bir araya getirerek Türkiye’nin, Türk milletinin kültürel harcını oluşturan unsurları dile
getirir. O, Türkiye’yi sadece sözde değil, en küçük yapı taşına kadar tanıyıp sevmek gerektiği mesajını
verir. “Ele aldığı bütün meselelerde, eskiye yani öz kültürümüze, mâziye dönmeye çalışan Bâkiler,
kültürümüzü muhafaza eden mâzinin Anadolu’da saklı olduğuna inanır. Çünkü Anadolu, millî
mâzimizdir. Millî bir şiir dünyasını Türk toplumunun millî geçmişine dayandıran Bâkiler, Anadolu’ya,
geçmiş-bugün-gelecek sentezini özümseyerek sahip çıkılacağını düşünmektedir. Türk, İslam, Turan gibi
kavramlar Anadolu’da yüzyıllardır süregelen maceramızın ayrılmaz parçalarıdır.
Cebeci Camisi adlı
şiirinde, mâzimizin bir parçası olan Türklük ve İslamiyet şuuruyla gurur duymaktadır” (Akyol 2005: 34).

Ne güzel yarabbim, rabbim ne güzel
Türk-İslam yaratılmak (Bâkiler, s.190)

Şiirlerinde Türk kültürünün birçok unsurunu güzel Türkçeyle şiirlerinde işleyen bir başka şairimiz
ise Ahmet Kutsi Tecer’dir. Onun
Orda Bir Köy Var Uzakta4 adlı şiirini burada ele alacağız:

Orda bir köy var uzakta,

O köy bizim köyümüzdür.

Gezmesek de tozmasak da,

O köy bizim köyümüzdür.

Orda bir ev var uzakta,

O ev bizim evimizdir.

Yatmasak da kalkmasak da,

O ev bizim evimizdir.

Orda bir dağ var uzakta,

O dağ bizim dağımızdır.

İnmesek de çıkmasak da,

O dağ bizim dağımızdır.

Orda bir ses var uzakta,

O ses bizim sesimizdir.

Duymasak da tınmasak da,

O ses bizim sesimizdir.

Orda bir yol var uzakta,

O yol bizim yolumuzdur.

Dönmesek de varmasak da,

O yol bizim yolumuzdur. (Tecer, s.95)

Ahmet Kutsi Tecer, bu şiirinde bir köy miti oluşturmak ister. Anadolu’yu Anadolu yapan da köy
ve köylüdür, yani Anadolu’nun temel taşı Türk köylüsüdür. Tecer’in burada bahsettiği köy, her ne kadar
gidilmese yine de bizimdir. Şair, aslında aydınlara ve yönetenlere biraz da ironik bir şekilde seslenir.
Tecer, her dörtlükte “bizim” ifadesini kullanır:

O köy bizim köyümüzdür
O ev
bizim evimizdir
O dağ
bizim dağımızdır
O ses
bizim sesimizdir
O yol
bizim yolumuzdur

Tecer, bu dizelerle bir “kültürel sahiplenme” olgusunu vermek ister. Şair, sanki bu anlayışı
okuyucuya da aşılamak ister. Ahmet Kutsi Tecer, Türk kültürünü şiirlerinde sıkça işlerken, Türk dilinin
gücünü kullanmada büyük özen gösterir. Şair, bütün şiirlerinde yalın ve Türkçe sözcüklere yer vermede
hassasiyet gösterir. Bu çalışmamızda sözcükleri tek tek inceleme şansımız olmadığından, biz, şairin
kurmak istediği şiir dünyasında Türk kültürünü oluşturan unsurları güzel Türkçeyle ifade etme arayışında
olduğunu söylemekle yetineceğiz.

Cahit Külebi, Anadolu ve Anadolu insanını şiirlerinde çokça işler. Külebi, Şiir Her Zaman5 adlı
eserinde, şairlik anlayışını şöyle ifade eder: “Her toplumun, kendine özgü temsilciler çıkarması
mümkündür. Biz Kurtuluş Savaşı sonrası Türk toplumunun potansiyelini temsil ediyoruz” (Külebi, 1993:
174). Külebi’ye göre, şair topluma karsı görevlerinin bilincinde olmalıdır. “Sanat avukatlık, bilgicilik
taslamamalıdır. Külebi’ye göre mesele millî bir sanat kurabilmektedir” (Akyol 2005: 27). Bu anlamda
onun
Tokat’a Doğru adlı şiirini buraya aldık:

Çamlıbel’den Tokat’a doğru
Tozlu yolların aktığı ırmak!

Ben seni çoktan unuttum;

Sen de unuttun mu, dön geri bak.

Atların kuyruğu düğümlü,

Bir yandan yağmur yağar, ıslak;

Bir yandan hamutlar şak şak eder,

Bir yandan tekerler döner, dön geri bak.

Orda, derenin içinde
İki üç akçakavak,

Tekerler döner, başım döner,

Kavaklar yeşeriyor dön geri bak.

Orda, derenin içinde,

İki üç çırılçıplak.

Alçacık damı düşündükçe,

Gözlerim yaşarıyor, dön geri bak.

Irmaklar gibi uzaklaşır
Bir türkü kadar uzak
Tekerler iki çizgi bırakır

Hamutlar şak şak eder, dön geri bak.(Kolcu, s.310)

Cahit Külebi, Tokat’a Doğru adlı şiirde, memleket edebiyatının, duyarlığının milli romantik
açıdan ele alır. “Manzume, Sivas ile Tokat arasında hoş manzaralı bir dağdan, Çamlıbel’den Tokat’a akan
güzergâhta söylenmiştir” (Kolcu 2007: 310). Şair, çocukluğunun, gençliğinin geçtiği bu mekanları
hatırlayarak geçmişe dönmektedir. Bu şiir, Faruk Nafiz Çamlıbel’in
Han Duvarları şiirini
hatırlatmaktadır.“Faruk Nafiz’in Han Duvarları adlı şiirinden sonra Anadolu’yu bu kadar içten ve lirik bir
şekilde dile getiren bir başka şairimiz yoktur” (Benekay 1969: 9). Külebi de Türkçenin yüksek ifade
gücünü kullanarak Türk kültürüne ait unsurları aktarmıştır.

Kemalettin Kamu, Bingöl Çobanları adlı şiirinde Anadolu insanının hayatından kesitler sunar.
“Şair, eserinin kahramanı olan çobanı, seyirci ve yabancı bir davranışa tekabül eden realist ve objektif bir
manzum hikâye tarzında değil, bizzat konuşturmak suretiyle tanıtıyor” (Kaplan 1990: 23). Şiirde lirik bir
anlatım söz konusudur.

Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.

Bu dağların en eski âşinasıdır soyum,

Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.

Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,

Her gün aynı pınardan doldurur destimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla...

Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,

Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
Anlattı uzun uzun.

Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla...

Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
Bingöl yaylarının mavi dumanlarına,

Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına! (Kaplan, s.21-22)

Kemalettin Kamu’nun bu şiirinde Türk dilinin imkanlarının başarıyla kullanıldığını görmekteyiz.
Bingöl Çobanları’ndaki sözcükler Türkçe, yalın olmakla beraber, bu şiir ahenkli ve şiirsel bir yapı
gösterir.

Arif Nihat Asya’nın birçok şiirinde maddi-manevi kültür değerleriyle karşılaşırız. Onun Bayrak
şiiri Türk edebiyatının en anlamlı şiirlerindendir:

Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,

Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü!

Işık ışık, dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
mezarını kazacağım.

Seni selamlamadan uçan kuşun
yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...

Gölgende bana da, bana da yer ver !

Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar.

Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.

Kızıllığında ısındık,

Dağlardan çöllere düşürdüğü gün.

Gölgene sığındık.

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan;

Barışın güvercini, savaşın kartalı...

Yüksek yerlerde açan çiçeğim;

Senin altında doğdum,

Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:

Yer yüzünde yer beğen !

Nereye dikilmek istersen,

Söyle, seni oraya dikeyim !

Arif Nihat Asya, şiirlerinde Türk diline büyük önem verir. O, halkın dilini kullanır, birçok
şiirinde mistik, manevi havayı yansıtır, Türk tarihine, Türklerin kahramanlığına göndermeler yapar.
“Teşbihe, güzel biçim ve şairane edaya bağlıdır. Vatan şiirleri yazmak hususunda hececi şairlerden de
ileri, Yahya Kemal, Gökalp ve Yurdakul üçlüsüne daha yakındır” (Kabaklı 1992: 286).Asya, bu şiirde
Türk milletinin en büyük değerlerinden ve bağımsızlığımızın sembolü olan Türk bayrağını konu olarak
alıyor. O,
“mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, güvenli bir
şekilde sığınılacak emin bir yer, bir destan unsuru, ışık, yüksek yerde açan çiçek, tarihimiz, şerefimiz vb. ”
kısaca her şeyimizdir.

Sonuç

Kültür, maddi ve manevi değerlerinin bütünüdür. Bu değerler içerisine dil, din, gelenek-
görenekler, sanat, tarih, dünya görüşü vb. girer. Kültür, durağan (statik) değil dinamik bir yapıya sahiptir,
kuşaktan kuşağa aktarılan canlı bir varlıktır. Kendine has kuralları vardır ve toplumun ortak malıdır. Bu
sebeple kültür, orijinal ve millîdir. Kültürün orijinalliği onun aslına (özüne) bağlı kalması ve kendi
kaynaklarından beslenmesi ile ilgilidir. Yabancı kültürleri taklit etmekle orijinallik değildir. Başka
kültürlerin etkisine giren milletlerin özlerine yabancı kaldığı görülür. Kendi kaynaklarından beslenmeyen
bir milletin kültürü olamayacağından, o milletin edebiyatı, dili, folkloru, sanatı, ortak dünya görüşü vb. de
olmaz.

Türk kültürü yüzyıllarca Türkçenin gücü ve imkanları dahilinde günümüze taşınmıştır. Kültürün
geleceğe aktarılmasında edebiyatın ve onun çok önemli bir türü olan şiirin büyük rolü vardır. İslamiyet
öncesinden günümüze kadar Türk şiiri kültürel unsurların korunmasında önemli görev üstlenir.
Cumhuriyet dönemi Türk şiirine baktığımızda birçok şairin Türk milli kültürünü dizelerinde ele aldığını
görürüz. Özellikle Türkçü-Milliyetçi şairlerle (Arif Nihat Asya, Hüseyin Nihal Atsız, Niyazi Yıldırım
Gençosmanoğlu, Abdurrahim Karakoç, Dilaver Cebeci vb.), Memleketçi şiir tarzını benimseyenler (Bedri
Rahmi Eyüboğlu, Cahit Külebi, Bekir Sıkı Erdoğan vb.), Beş Hececiler (konumuz itibariyle 1923’ten
sonraki şiirleri) ve diğer topluluklarda -veya herhangi bir topluluğa katılmayıp bireysel kalan- olmasına
rağmen, şiirlerinde Türk kültürüne de yer veren sanatçılarda bu hususu görmekteyiz. Burada Yahya
Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç vb. isimleri de saymak gerekmektedir.

Bu çalışmamızda dikkat çeken husus, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde birçok şairin Türkçenin
edebiyat dili olma özelliğini çok iyi kullanarak, Türk dilinin zengin imkanları içerisinde Türk kültürüne
ait unsurları ele almalarıdır. Tabi ki burada ismini zikretmediğimiz birçok şairin olduğunu biliyoruz. Bu
çalışmamız dil, kültür, Cumhuriyet dönemi Türk şiiri, Türkçenin özellikleri/gücü vb. oldukça genel
konuları içerdiğinden, daha kapsamlı bir çalışmayı (tez vb.) gerektirmektedir.

Kaynakça

Aksan, Doğan, (1999), Türkçenin Gücü, Bilgi Yayınevi, İstanbul.

Akyol, Gizem, (2005), Cahit Külebi ve Yavuz Bülent Bakiler’in Şiirlerinde Anadolu ve Anadolu
İnsanı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Balıkesir.

Bakiler, Yavuz Bülent, (2010), Harman, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul.

Benekay, Yahya, (1969), “Cahit Külebi,” Varlık, Sayı: 741, ss.9.

Çamlıbel, Faruk Nafiz, (2008), Han Duvarları, Toplu Şiirler, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Çetin, Nurullah, (2011), “Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı”, Şiir Çözümlemeleri, Kesit
Yayınları, İstanbul, s.187-254.

Çetin, Nurullah, (2010), Şiir Tahlilleri-1, Öncü Kitap Yayınları, Ankara.

Çıkla, Selçuk, (2008), “Her Yönüyle Yahya Kemal’in Şiiri”, Prof. Dr. Mustafa Özbalcı
Armağanı, Birleşik Yay., Ankara, ss.125-135.

Ergin, Muharrem, (1975), Türkiye’nin Bugünkü Meseleleri, İstanbul.

Gökalp, Ziya, (1976), Türkçülüğün Esasları, (Hazırlayan: Mehmet Kaplan), Kültür Bakanlığı
Yayınları, İstanbul.

Güngör, Erol, (1976), Türk Kültürü ve Milliyetçiliği, Ötüken Yayınları, İstanbul.

Kabaklı, Ahmet, (1992), Şiir İncelemeleri, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul.

Kafesoğlu, İbrahim, (1993), Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yayınları, İstanbul.

Kaplan, Mehmet, (1990), Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Kolcu, Ali İhsan, (2007), Modern Türk Şiiri I , Şiir Tahlilleri, Salkımsöğüt Yayınları, Erzurum.
Külebi, Cahit, (1993), Şiir Her Zaman, Basak Yayınları, Ankara.

Tecer, Ahmet Kutsi, (2009), Bütün Şiirleri (Haz. Leyla Tecer), Bilge Kültür Sanat Yay., İstanbul.
Tural, Sadık Kemal, (1988), Kültürel Kimlik Üzerine Düşünceler, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları, Ankara.

Turhan, Mümtaz, (2002), Kültür Değişmeleri, Çamlıca Yayınları, İstanbul.

12

1

Yrd. Doç. Dr., Adıyaman Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Adıyaman.
E-posta: mkarabulut@posta.adiyaman.edu.tr

2

Arapçada aslen şehir manasındaki “medine” sözünden üretilmiş olan “medeniyet” tabiri, lügat manasıyla
“şehirlilik” demektir ve “bedevi” (çöl halkı, göçebe)’nin zıddı olarak kullanılmıştır. Böylece de -her biri kendi
kabile hayatını sürdüren çöl halkına karşılık- çeşitli soy, dil, din ve geleneklere sahip kitlelerin doldurduğu şehirde
gelişen yaşayış birliğini ifade etmiştir. Dolayısıyla sosyal gerçeğe uygun bir deyimdir. (İbrahim Kafesoğlu, Türk
Milli Kültürü, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1993., s.16.)

Kafesoğlu’nun ifadelerinden de yola çıkıldığında, “medeniyet” ile “medine” arasındaki ilgiyi görebiliriz. Batı’da
“şehir” anlamına gelen “civitas”tan türeyen “civilization” sözcüğünün “şehirlilik” anlamına geldiğini ifade etmek
gerekir.

3

Yavuz Bülent Bakiler, Harman, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul, 2010.

4

Ahmet Kutsi Tecer, Bütün Şiirleri (Haz. Leyla Tecer), Bilge Kültür Sanat Yay., İstanbul, 2009.

5

Cahit Külebi, Şiir Her Zaman, Basak Yayınları, Ankara, 1993.